8 Şubat 2013 Cuma

Ruhuazam Ruhun Halleri Hakkında

Ruhun Halleri Hakkında Kısa Bir Açıklama:

Ruh Allah’ın emrinden (hal-durumundan) , zati sıfatından bir mukaddes Nuru Zatidir ve aslında şekli yoktur. Girdiği kalıbın şeklini alır( su gibi suyunda şekli yoktur, girdiği kalıbın şeklini alır.) Ruhun (nuri ilahinin aslında cinsiyeti de yoktur.) Allahın bu zati nurundan olan ruhu Adem’e üfürünce Adem’in şeklini almıştır. Havva’ya üfürünce Havva Anamızın şeklini almıştır ve ruhun aldığı bu şekli Allah kişileştirmiş (fiilden faile) özneye dönüştürmüştür. Zira ruh-nur olarak, ışık gibidir. Soyuttan özneye dönüşüp şekil alınca kişiselleşmiş, özneye dönüşmüştür. Eylem veya sıfat eylem gibi. Rüyada gördüğümüz insanların cesedi değil, cesedi suretindeki ruhlarıdır. Onun için cesetten çıkmakla ruhlar yok olmazlar, ölen cesettir.
Birde şu vardır: Latif durumda olan ruh, cesetde kesifleşebilir. (yoğunlaşma) Bu duruma düşünce ona cismani (yoğunlaşmış) ruh denir. Benzinin mazotlaşması yada ziftleşmesi gibi. Allah dilerse tekrar mazotu-zifti latifleştirir. (Ham petrolün benzine dönüşmesi gibi) Buna tasavvufta, tezkiye (paklanma) denir. Kuran bu durumu beyan buyurmuştur:
‘’Tezkiye olan- temizlenen, arınan kurtuldu’’ (A’la-14)
İşte tasavvufta seyri-süluk Tanrı yolunda seyretme- ilerleme; bu tekrar nur âlemine yükselip tezkiye (paklanma) olayıdır. Allahın sıfat nurlarına karışmak daha ileri geçebilirse zati nura kavuşmak. Bu duruma(hal) fenafillah- Allahta yok olma denilmektedir. Yani salikin-Tanrı yolcusunun ruhunun sıfat nurlarını aşıp, zati nurunda yok olması, tekrar geldiği ilk duruma kavuşması, Tevhid (Vuslat) bu durumdur. Allah’tan gelip tekrar Allah’a dönüp-kavuşmak olayına Tasavvufta ‘’Kavsı Nuzul’’(İniş yayı-yarı daire çizgisi), dönüşe ‘’Kavsı Uruc’’ (tekrar yükselme-yarı daire çizgisi) denir.
‘’GELİR BİR BİR
GİDER BİR BİR
KALIR BİR’’
SONSUZ NUR OLAN BÜYÜK ‘’BİR’’. Sınırsız, sonsuz bir tek NUR DERYASI-Bahri zat denizi.
Ve Niyazi Mısri Hazretleri kendi kendine buyuruyor:
‘’Ey Niyazi Bahrı Zata dala gör’’
Kutsi ruh bazen fiil sıfat olarak konuşur. O zaman kendisi değildir, Sıfatı İlahi olarak konuşan, yani Zat (özne) konuşmaktadır. Sonra Zat(özne) Allah; ruhu kudreti ile fiil halinden, Faile (Özne) dönüştürür. Bu durumda kutsi ruh kendini görür. Büyük Zat özneyi de(ALLAH’I) görür. Zat denizinde bir köpük kadar olduğunu müşahede eder ve bu defa Zat’ın kulu olarak konuşur. Arif dervişler bu durumu bildiklerinden İNSAN-I KÂMİL’İN, hangi mertebede-makamda (Durumda) konuştuğunu sezinler. Ona göre tavır alırlar. Bu durum, Peygamberlerde bilhassa İsa (A.S) da ve velilerde de görülür. Hazreti Ali’de(A.S), Seyyid Abdülkadir Geylani de(A.S), bir kısım Nebide ve velide de bu durum-hal değişikliği olabilir. Buna Sıfattan, Zata(özneye), zattan(Zamirden-ö zneden) sıfata dönüş denir.
Büyük Arif veli Hazreti Seyyid Ahmet Rufai Efendimiz, bu nedenle ‘’İnsan-ı Kamil’in durumunu tam fehmetmek mümkün değildir.’’ buyurmaktadır. Ruhi kutsinin tam tekamülü, ilk Ruh-Ruhu Azam (Allahın ilk teayyünü belirtisi) Hazreti Peygamber Aleyhisselam’ın pak ve mukaddes Hakikat Güneşi olan ruhu ile özdeşleşmekle mümkündür. Hakikatı Muhammediyye sırrına mazhar olmaktır. En kâmil şekilde bu ruhani değişikler Peygamber(A. S.V)da da görülmüştür. Anlatan Mevlana Celaleddini Rumi yada Muhyiddini Arabi'dir. Hatırımda kaldığı kadarıyla, onların eserlerinin birinde rastladım.
‘’Efendimiz(S. A.V), bir gün odasında yalnız başına otururken, Ayşe Validemiz kapıyı açıp giriyor ve Hz. Muhammed(S.A. V) den şu ses geliyor.
-Sen kimsin?
Ayşe Validemiz
–Ben Ayşeyim. Diye cevap veriyor. Efendimizden tekrar seda geliyor.
-Ayşe kimdir?
Ayşe validemiz, cevap veriyor.
-Ayşe Ebubekir’in kızıdır.
Efendimizden tekrar şu seda geliyor.
-Ebubekir kimdir?
Ayşe validemiz cevap veriyor.
-Ebubekir, Muhammed(S.A. V)’in kayınbabasıdır. Efendimizden( S.A.V) tekrar ve şu çok ilginç seda geliyor.
HZ:MUHAMMED KİMDİR?
Bunu işiten Ayşe validemiz donup kalıyor. Yani tasavvufta buna Ruhun hal-durum değişikliği deniyor. Ruh bazen sıfat olarak konuşuyor. O zaman Cenab-ı Hak konuşuyor. Bazen de özne-faile dönüşüp özneleşmiş ruh olarak konuşuyor. O zaman kul olarak konuşmuş olur ve ‘’RABBIM DİYOR Kİ’’ der. Bazen de kendisi Rabmış gibi konuşur. O zaman ruh fiil-sıfat haline dönüşmüş oluyor.
Bu hal(durum) değişikliklerine örnek şudur: bir buz parçasının eriyip, suya dönüşmesi su(deniz) olmasıdır. Bu durumda buz parçası buzluk durumundan tecerrüd edip, tamamen soyutlaşmıştır. Bu durumda ondan gelen ses, denizin sesidir. Bazen de tekrar sudan buza dönüşür. Bu durumda tekrar somutlaşıp, sıfat halinden özne duruma geçer. Bu durumda aslı denizde olsa, ondan gelen ses buzun sesidir. Denizin içinde denizin küçük bir belirtisi olarak kendini görür. Bu durumda sanki ondan gelen ses ‘’deniz’’ adınadır. Sanki denizin bir ‘’KULU’’ gibi.
Kutsi ruh da öyledir. Bazen kendi öznesinden tecerrüd eder, soyutlaşır. Kendi ‘BEN’ ini kaybeder. Bu durumda o kutsi ruhtan gelen ses, doğrudan ‘’RAB’’ bın sesidir. ‘RAB’ gibi konuşur veya ‘RAB’ olarak konuşur. Bazen tekrar kendi benine dönüşüp (özneleşip) ‘’Büyük Ben’ in bir belirtisi olarak ‘RAB’ adına konuşur.
Tasavvuftaki örnek Fenafillah ve Bekabillahtır. Fenafillah: Ruhun, Allah’ta ilahi-zati nurda eriyip yok olmasıdır. Buzun, denizde eriyip yok olması gibi. Bu durumdaki velinin ruhu, ‘ALLAH’ gibi konuşur. Kendi konuşmaz ; Allahu Taala, onu istila etmiş, kendi nurunda yok etmiştir. Bu hala(duruma) tam tecerrüt (soyutlanma) hali deniyor.
Tecerrüt(soyunmuş ) etmiş velinin ağzından ‘Ben Hakkım, Ben Allahım’ sözü de çıkabilir. Hz. Musa’ya ağaçtan : Ya Musa
‘’İnni Enallahu Raabul Alemin’’ -Ya Musa ben Allahım–Alemlerin Rabbıyım ’’(Kasas-30) ayet dediği gibi.
Bakınız; Niyazi Mısri ‘’Ey Niyazi Bahri Zata dalagör’’ yahut ‘’ Tecerrüt et, zat denizinde yok ol’’ diyor ve delil olarak sözünü ettiğim ayeti kullanıyor ve şu soruyu soruyor: ‘’Acep sırdır inni Enallah Naresin’’-Bu sır nedir? Ağaç diyor ki( Nare-yüksek sesle) 'ben Allahım'. İşte burada Nur olan Allah ağacı istila ediyor. Ağaç Allah’ın nurunda yok oluyor. Orada Allah, ağaç mertebesine tenezzül buyurup ‘’Ben Allahım’’ diye Hazreti Musa’ya hitap ediyor. Bekabillah durumu ise şöyle; ‘O denizde yok olan-eriyen buz diyelim ki, yine eski şeklinde denizde buz olarak inşa edildi, yapıldı. (Ancak bu denizden yapılan buz artık o eski buz olamaz. Şeklen benzer ama yapısı denizin suyundandır. Tuzlu su, tuzsuz su olan ilk buza benzemez. Bunun gibi, zat denizinde- nurda eriyip yok olan Nebinin ve Velinin ruhunu da tekrar şeklen inşa edip Ona ‘’Beka elbisesini giydiren Allah, artık onu zat denizinde(Nurundan) oluşturmuş olur. Tekrar onu soyut durumundan somut duruma( özne haline-kişiliğ e kavuşturma olayı, durumu(hali) ) ‘’Desti Kudret (Allahın eli) bunları yapmaya kadirdir. Allah Muhavvilul Ehvaldir (Halleri tahvil eden-dönüştüren) halden hale dönüştürüp, durum değişikliği yapan yüce kudret).
Bekabillah haline dönüşen Veli’nin kutsi ruhu ise Allah adına konuşur. Hatip ve muhatap olur. Allah onunla, O da Allah ile konuşur ve büyük ‘’Ben’’ Allahın huzurunda kendini küçük ve fakat ‘İlahi Benini’ görür. İlahi bir kişilik kazanmıştır O veli veya Nebinin, kutsi ruhu. Fakat Allah dilerse O’nun ruhuna da galip olabilir. O zaman o veliden de bazen ‘’Hakkım, ben oyum. Ondan başkası değilim.’’ Gibi sözler işitilebilir. Ancak Fenafillah olan Veliye göre daha temkinlidir, ara sıra olur. Allah kendisine galip gelirse ne yapabilir. Böyle sözler çok Kamil Velilerden de işitilmiştir. Hazreti Cüneydi Bağdadinin,
‘Otuz yıldır Cüneyt, Cüneyt derlerde şu cübbenin içinde Allah’tan başka kimse yoktur’’ sözü gibi.
Beyazıdı Bestami Hazretlerinin
‘’ Subhane Maazeme Şani-Şanı Azametimi tesbih ederim’’ sözü gibi. Daha bir çok velilerden bu gibi sözler işitilmiştir. Mevlananın;
‘’Hepsi, her şey sensin.
Sensin diyen de sensin’’
Sözü vardır. Sanki Tasavvuf ve Evliya tezkirelerinde yalnız Mansur’’Enel Hak-Ben Hakkım’’ demiş. Birçok yüksek veliden de böyle sözler işitilmiştir. ‘’ Acep sırdır şecer (ağaç), inni Enellah naresin. Bu sır nedir? Ağaç Hazreti Musa’ya dedi ‘’Ya Musa ‘’ben Allahım’’
Hemeost (Hepsi O) sırından, başka ne olabilir. Fenafillah olan velinin kutsi ruhu Hz.Musaya hitaben ‘’Ben Allah'ım’’(Kasas-30) diyen ağacın durumudur.
Mevlana Celleddini Rumi, ‘’Aşk kulu(köleyi), Mevla eder’’ buyuruyor.
Pakistanlı İkbalde ‘’Aşk, Mevlayı kul köle eder.’’ Der. Yunus’un
‘’Sen çıkarsan aradan,
Kalır seni yaradan’’
Sözü meşhurdur. Bu konudaki Hazreti Fuzulu’nin tesbiti en açık en doyurucu olanıdır. Bu nedenle bu konudaki Fuzulu'nin dizelerini, sizlerin anlayışına arz ediyorum.
‘’Aşktır o zevki Kâmil kim andandır müdam
Meyde Neşvü pür hareret neyde tesiri seda
Bırakmaz halvet sarayı sırrı vahdet mahremi
Aşıki maşukiden, maşuku Aşıkiden cüda
Vadi i Vahdet Hakikatte makamı aşktır.
Çün muşahhas olmaz ol vadide sultan-ı Geda’’
Son beyitin Türkçe anlamı şudur.
’’TEKLİK YERİ GERÇEKTE AŞK MAKAMIDIR.
ÇÜNKÜ AŞK MAKAMINDA SULTAN(EFENDİ ) İLE YOKSULUN(HİZMETÇİ NİN) TEŞHİŞİ(AYRI GÖRÜNMELERİ) MÜMKÜN OLMAZ’’ O MAKAMDA İKİ AYRI KİŞİ YOKTUR. CAN CANAN, CANAN DA CAN OLMUŞTUR. MECNUNUN LEYLA, LEYLANIN MECNUN OLDUĞU GİBİ.(ÇÜNKÜ LEYLANIN KANI MECNUNUN AZASINDA(damarları nda-hücrelerinde) DIR. (Fuzuli)
Makamı Vahdette-Vuslatta ikilik yoktur. Güneşin şafağı ve güneş diye, denizin köpüğü ve deniz diye iki şey yoktur. Şafak yok güneş vardır, köpük yok deniz vardır. Kutsi ruh, memba-ı ve mebda-ı olan Allah’a kavuşursa(vuslat ederse kul ve rab diye iki var olmaz) O makamda Rab vardır, Abd(kul-köle) yoktur. Vuslatta iki şey yok, kulda Rabbın nurunda yok olursa artık kul yok, bir tek ezeli nur olan Rabı Aziz vardır. Vuslatta ikilik yok 'Bir' lik vardır. Canan var. Can cananda buzun denizde eriyip yok olduğu gibi erir, yok olur. Artık buz yok, bir tek deniz vardır.
‘’Ruh sığmaz cesedin mahpesine pür heyacan
Kalamaz şevki hüda maddede mahsur gibi''

''Bırakın safsatayı, felsefeyi
Aklınız dolduramaz bir kefeyi
Sırri hilkat dolu diğer kefede
Olamaz ona ölçü felsefede’’


             (Enis Behiç Koryürek-Varidatı Süleyman Çelebi isimli şiir kitabından)

Hiç yorum yok: